Abstract:
Her toplumun edebiyatı o toplumun hayatına, kaderine bağlıdır. Hayatta her
insanın yolu inişli çıkışlı olduğu gibi halkların edebiyat tarihi de engebeli olur.
Zaman zaman yükselir zaman zaman düşüş dönemi yaşanır. Ahıska Türk edebiyatı
da 1828 yani Rus işgaline kadar altın devrini yaşamış, işgalden sonra ise
buhranlı yıllar, gerileme devri yaşamıştır. İşgale kadar aşktan, vatanın güzelliğinden,
mertlikten, dostluktan, kahramanlıktan söz eden şairler, işgalden sonra
ise genelde Rus işgalinden, özgürlükten, anavatanın düşman çizmeleri altında
inim inim inlediğinden, cami ve medreselerin öz yurdunda esir kaldığından
şikâyet eden trajik eserler vermişlerdir. Fakat bu eserlerin Sovyetler döneminde
de gün yüzüne çıkmasına ne yazık ki izin verilmemiştir. Milletimiz sürüldüğü
bölgelerde kültür ve medeniyetini, gelenek ve göreneklerini, yazılı ve sözlü
edebiyatını koruyup yaşatmak, diğer milletlere tanıtmak değil, uzun yıllar hayatta
kalma mücadelesi vermiştir. Sovyetler’in dağılmasıyla, Türkiye’ye yolların
açılmasıyla Ahıska halkı öz edebiyatını yeniden canlandırma fırsatı yakalamışlardır.
Amacımız Ahıska halkımızın edebiyatını gün yüzüne çıkarmak, atalarımızın
tarihini, kültürünü aydınlatmak ve dünyaya tanıtmaktır.